''Birbirimize Memleket Olalım...'' Sen Anlat Karadeniz 9.Bölüm Yorumu



İki gönül bir olunca samanlık seyran olmakla kalmıyor, yüreklerde birbirine memleket oluyormuş...

Tahir ve Nefes'ten öğreneceğimiz o kadar çok şey var ki, daha yolun çok başındayız.Hele Tahir, bu adam ''Kadın Sevmenin İncelikleri'' diye kitap yazsa yok satmazsa bende Kazibe değilim.İncitmeden, kırmadan,dökmeden,parmak uçlarında sevmek nasıl birşey bize ince ince o kadar güzel öğretiyor ki.Nefes'e uyurken bile dokunamaması, abisinin yaptığı hainlik yüzünden kendisini suçlu hissedip Nefesmiş gibi baktığı Karadeniz'e bile utancından bakamaması,bakmaya cesaret bulduğunda da bakmalara doyamaması,bu sevdanın kaçıncı evresi acaba? Adam gibi sevmek diye bir söz vardır ya hani, hah işte o söz Tahir gibi sevmek diye değiştirilmeli bence.

Önceki bölümde tam da Yiğit'in Mustafa ile ilgili gerçeği söylediği yerde kalmıştık.Tahir de Nefes de en çok güvendikleri insanın dağlarına karlar yağdırmasının hayâl kırıklığını yaşadı.En çok da Tahir tabi, daha yeni Nefes'i ve Yiğit'i gözü kapalı emanet ettiği, bir sana güveniyorum senden başka güveneceğim kimse yok dediği abisinin bunu neden yaptığını sorgulayamadı bile.Çünkü Tahir için hiçbir sebep geçerli olmayacaktı.Ne olursa olsun Nefes ve Tahir onlara emanetti ve bu uğurda hiçbir şey onların Vedat'ın eline geçmesine sebep olamazdı.Esasında Mustafa yaptığının hata olduğunu zaten biliyor, o yüzden ne Asiye'sine ne Tahir'e ne de Yangazlara diyecek tek bir kelimesi bile olamadı.Mustafa aslında çok da kötü niyetli olmadan sadece ailesini korumak istedi, çünkü onun tek bildiği, ona öğretilen tek şey, ''baban öldü ve bu evin babası sensin, annene ve kardeşlerine sen sahip çıkacaksın'' baskısıydı.Sandı ki herkesten herşeyden bu şekilde koruyacaktı ailesini.Ama zalimin zulmü aslında çok da günahkâr olmayan garibim Mustafa'yı da vurdu.Mustafa'ya kızamıyorum, aksine çok üzülüyorum.Onun durumu tıpkı yatağa kısa gelen yorgan misali ne tarafı çekse diğer taraf açıkta kalacak.Ama asıl önemli olan o yorganı herkesi içine alacak şekilde ayarlamak, ve Mustafa eninde sonunda bunu başaracak ben inanıyorum.Ona inanan sadece ben değilim tabi, bir Asiyesi var.Asiye biliyor ki Mustafa güzel yürekli, merhametli bir adam, o çok güvendiği kocasına yanlışlarını burnunu sürttüre sürttüre zaten öğretiyor.Ve yine biliyor ki Mustafa eninde sonunda ailesini ve mazlumu kanatlarının altına alacak.



Ama her mazlum Nefes ve Yiğit gibi olmuyor.İlk başta benim için adı lazım değildi, sonra malesef gereksiz olan adını öğrendik, Berrak...Sinsiliği zaten ilk anlarda belli olmuştu, hepimiz dedik ''bu kızda bi numara var'', zaten sonunda da Vedat'a çalıştığını gördük. Ama asıl mesele ne için orada? Yiğit'i kaçırmak için mi? İçeriden bilgi aktarması için mi? Tahir ve Nefes'in arasına girmesi için mi? Tahir ve Nefes'in arasında olanlardan haberdar olmak için mi? Kafamda deli deli sorular oluştu.Ama biliyorum ki bunların hiçbiri çıkmayacak.Kesin çok daha ilginç bir sebep çıkacak.

Vedat bir yandan oyuna Berrak'ı sokarken bir yandan da Nazar üzerinden oyununa devam ediyor.Ama asıl olay, Nazar gibi çakma hocaya ağzının payını veren, gerektiğinde herkese diklenen bu zeki kızın Vedat'a sorgusuz sualsiz inanması.Kafamda bu konuda acabalar dolaşıyor.Acaba Nazar gerçekten Vedat'ın o sahte naif yüzünden mi etkileniyor? Sonuçta biz biliyoruz Vedat'ı ama Nazar'ın gördüğü Vedat, her türlü güç elinde olan kibar ve zeki bir adam, Nazar gibi bir kızın da hali ile Vedat'tan etkilenmemesi için hiçbir sebep olamaz.Ama şuan için tek düşüncesi intikam, intikam duygusuz gözünü o kadar bürümüş ki Nefes'in, Murat'ın, Esma'nın söylediklerini duymazdan geliyor.Esma'nın da söylemeye çalıştığı gibi, bırakalım o kendisi yaşayarak görsün.Daha öncede dedim Nazar Vedat'ın Nefes'e yaşattıklarını kendisi de yaşamadan anlamayacak.

Sadece Nazar mı? Neredeyse tüm köy Nefes'in yaşadıklarını anlamıyor.Anlamıyorlar çünkü; Bir kısmı ya kendisi de benzer şiddeti yaşayıp ''erkektir/kocadır döverde severde - kim bilir kadın ne yaptı?'' düşüncesi ile bakıyor.Kimi ise hiç yaşamadığı bu şiddeti empati yapamadığından kötü niyetli taraftan bakıp ''biliyo musun aslında Tahir Nefes karısıyla kalıyormuş - Osman Hoca'da onlara yardım ediyomuş'' diye dedikodu yayıyorlar.Mazluma yardım etmedikleri gibi bir de mazlumun günahını alıyorlar.Hadi el laf ediyor da Saniye'ye ne oluyor.Tahir gibi evladı doğurmuş yetiştirmiş ana nasıl oluyorda bir anaya ve evladına bu kadar gaddar olabiliyor.Nazar ettiğini eninde sonunda çekecek diyoruz, çekince de anlayacak diyoruz ama hiçbir sebepten yüreğinin nefreti sönmeyen Saniye nasıl bir dersle Nefes'i bağrına basacak merakla bekliyorum.Tüm köy ahalisi Nefes'e ve Tahir'e cephe almışken asıl sorun olur diye düşündüğümüz Mercan, Tahir'e olan aşkını yakarak yıkarak değil de ona yardım ederek gösterdi.Hep dedim Mercan bu hikayenin en yaralılarından, en masumlarından, her ne kadar aşk uğrana diye başlayan tüm oluşumlara karşı olsam da yine de kızamıyorum Mercan'a, yüreğimin bir kenarı onun için üzülüyor.Çünkü Tahir'e karşılıksız ama bir o kadar da belki ümidi tasşıyarak aşık.Başından beri Tahir'in Nefes'e olan yardımını bilerek hareket etti, içindeki şşüphelere karşı yine de kötü düşünmedi, o biliyordu ki sevdiği adam başkasını seviyordu ama yine de onlara kötülük edemezdi.Ve yine umarım Mercan bu hikayenin en çok üzüleni olmak yerine mutluluğu en az Nefes kadar hakeden biri...

Köyde dönen dedikodularla ilgili de Osman Hoca Cuma Hutbesinde yine taşları gediğine oturtmasını bildi.Herkesin doğru bildiği yanlışları itina ile düzeltti, üstelik koca koca adamlar kendince yorumladığı konuda minicik Yiğit'ten bile birşeyler öğrendiler.Bir anneye bir kadına hiç el kalkar mıydı?Anneler dövülmezdi ki.



Yiğit küçücük yüreğinde kim bilir daha neler yaşıyor.Annesinün yüzünün gülmesi ile o da çocukluğunu daha yeni yeni yaşamaya başladı ama kısacık hayatında kimsenin yaşamadığı şiddete maruz kaldı.Vedat Yiği'e hiçbir zaman fiziksel şiddet uygulamadı belki ama bir çocuk için daha da kötüsü annesine yapılan şiddete seyirci tutulmasıydı.Serumlarla,morluklarla büyüyen Yiğit Nefes'in yıllardır yaşadıklarına tanık olan tek kişiydi.Küçücük yüreği belki çok fazla şey taşıyor ama o bir taraftan annesine ilaç da oluyor.Yiğit Nefes'in tek desteği,kabuslarında bile sığındı limanı...

Nefes ve Yiğit bir yanda birbirlerine sığınırken bir yandan da Karadeniz'e sığmaya çalışıyorlar.Eninde sonunda o Karadeniz onları kabul edecek.Tahir her ne kadar ''gidelim buralardan'' desede Karadeniz inadı o iki mazlumu Karadeniz'e sığdırmadan durmayacak.Kendi memleketinde kalbi Nefes'de gurbet olan Tahir ha Karadeniz'de durmuş ha başka memlekette olmuş ne farkeder ki. İkisi de birbirine memleket olmuşlar gerisi gurbet olsa ne yazar.


Tahir ve Nefes geçmiş zaman ''sen yoluna ben yoluma'' dediklerinden beri aynı yolda yürümeye baş koydular sanki.Hayat onlara ''siz dediniz ama daha ben son sözümü söylemedim'' diyor adeta.Uzak durmalıyız dedikçe daha da çok birbirlerine bağlanıyorlar.Birbirlerine bakarken bile içlerinin erimesi, derin bir nefes alıp sonra kendilerini toparlamaları, sevdanın onlardaki en güzel rengi bence.Başta da dediğim gibi Tahir Nefes'i resmen parmak uçlarında seviyor.Onun onayı olmadan elini bile sürmüyor.Nefes kendini kötü hissettiğinde ona sarılıp koynunda huzur bulduğunu bilmesine rağmen o kabus gördüğünde, kendinde değilken asla ona dokunmuyor bile.



Yine her bölüm olduğu gibi bu bölümde de ince ince, hem naifçi hem halvetçi tarafımızı ortaya çıkan sahneler oldu.Tahir'in Nefes'e Nefes'in Tahir'e ''sahi ya ne yapacağız'' diye iç geçirmeleri, aynı yatakta uyanınca uyandıkları an birbirlerini görmenin mutluluğunu bastırmaya çalışmaları, Nefes'in ''sana neden yenge diyor'' diye sorulmasına istemem yan cebime koy misali evap vermesi, içten içe bu durumun hoşuna gitmesi,Nefes'in Tahir'in bi delilik etmesinden korkup, onu merak ederek sahile yanına gelmesi, e hep Tahir Nefes için endişelenecek değil ya :)... Nefes'in Tahir'in her mesajına sesini duymak için arama ile geri dönüş yapması ama bunu bir türlü ''seni özledim'' diyerek diyememesi...Tahir'in Karadeniz'e bakmak Nefes'e bak gibi deyip Nefes'i göremediğinde Karadeniz'e bakmalara doyamaması. Kendi yapmadığı herşey için Nefes'ten defalarca özür dilemesi...Mercan'ı doktora götürmek için Nefes'e yanlış anlamaması ve bu konuda üzülmemesi için bilgi vermesi (kesinlikle izin istemek değil Tahir kim izin istemek kim (: )

Daha aklıma gelmeyen, bazen benim de denk gelip okuduğum ''vaay bak ben bunu nasıl görmemişim'' dediğim o kadar güzel an'lar var ki...Şimdi tüm bu naiflikle Ulaş sayesinde meşhur olmuş efsane 10.bölümü beklemeye başladık.

Çoook eski yazılarımda genelde bölüm yorumları yazarken oyucuların o bölümdeki performanslarını da değerlendirirdim.Dikkat ettim de burada o mevzuya girsem hangi oyuncuya hangi övgüleri sıralayacağımı bilemiyorum.Öykü Gürman'ın tam bağa layık elti dedirten oynarken yaşayan oyunculuğundan mı bahsetsem? Sinan Tuzcu'nun her zerresi ile Mustafa'nın acısını,öfkesini,pişmanlığını iliklerimize kadar hissettirmesinden mi bahsedeyim? Yangazları oynayan ki Furkan Aksoy ve Cem Anıl Kenar'ın kenardan kenardan çaktırmadan devleşen oyunculukları, ki bunlardan Cem Anıl Kenar bence çok iyi yerlere gelecek hissediyorum.Ve tabiki Vedat'ı bir başkası oynasa bu kadar inandırıcı olmazdı, bu kadar nefret etmezdik dedirtten ve inanılmaz esprili, keyifli adam Mehmet Ali Nuroğlu'nun muhteşem oyunculuğu, Gözde Kansu'nun fettan Eyşan'ı, ula hangi birinden bahsedeyim.Ulaş ve İrem tabiki, sanırım bu işi bize bu kadar sevdiren ikisinin muhteşem uyumu ve oyunculukları.Affet beni İrem Helvacıoğlu daha önce adını duyduğumda burun kıvırdığım için, affet. Ulaş Tuna Astepe, daha önce seni görmediğimiz, farketmezdiğimiz için sende affet :)

Herkesin eline, emeğine sağlık...Haftaya bomba bir bölümle görüşmek üzere, sevgiler...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KALP ATIŞI'NA DAİR

İNADINA AŞK'A VEDA

DOLUNAY 1.BÖLÜM YORUMU